chernobyl (dizi)

  • ağızda metal tadı bırakan dizi.

  • olması gerektiği gibi olan şeyler ne kadar güzel oluyor değil mi? 3. bölümdeki cenaze sahnesinden sonra diyecek hiçbir şey bulamadım. ne diyebilirim ki, hbo olan biteni en sade, en gerçek ve dolayısıyla en etkili şekilde anlatan bir yapım ortaya çıkarmış. madencilerin o pırıl pırıl kömür bakanına vura vura geçtiği sahne bugüne dek izlediğim en güzel şeylerden biriydi. uzamasına hiç gerek yok, 5 bölüm yeter. jared harris ve stellan skarsgard harika paslaşıyor. tam olması gerektiği gibi bir dizi.

    ve iyi ki hbo bu konuyu netflix'e kaptırmamış. bu dizi netflix yapımı olsa yaşanacaklar:

    - 10'ar bölümden 3 sezon olurdu böyle sündüre sündüre. bol bol aşk.
    - valery legasov ve ulana khomyuk birbirlerine aşık olup reaktörün önünde öpüşürdü.
    - çıplak madencilerin 2'si gay ve aşık olurdu, onlar da tünelde öpüşürlerdi.
    - mihail gorbaçov'u siyahi bir aktör canlandırırdı.
    - pripyat halkının evlerini terk etmesi tüm 1 bölüm ve 5 kat acıklı gösterilirdi, ağlayanlar, bağıranlar vs.
    - shcherbina ve legasov çok cool olurdu ve çok komikçil espriler havada uçuşurdu.
    - işçilerden biri katolik veya müslüman olduğu için ayrımcılığa uğrar 1 bölüm de o ağlardı.
    - etrafta kimlik bunalımı yaşayan ve hayatı sorgulayan gençler gezerdi.
    - herkes çok güzel ve çok yakışıklı olurdu. khomyuk'u nicole kidman oynardı, botokstan kıpırdayamazdı.
    - lyudmilla hemen yeni bir aşka yelken açardı.
    - sezon finalinde enkazdan mutasyona uğramış zombiler çıkardı.
    netflix'te yogg diye izlemeye üşenenler de the umbrella academy, sex education, hakan muhafız filan izlesin.

    edit: çok minik bir detay fark ettim, ilk bölümün başında arabadan legasov'u izleyen adamla 3. bölümde ulana'yı tutuklayan adam aynı kişi.

  • --- spoiler ---
    - ev kadar büyük, saatte 20 litre benzin yakan, bir ton gürültü ve duman çıkaran, elmayı da üçe bölen şey nedir?
    - elmayı dörde bölsün diye yapılan sovyet makinesi!
    --- spoiler ---

  • nobel edebiyat ödüllü yazar (bkz: svetlana aleksiyeviç) 2015 yılında ödülü aldığı gün bir konuşma yapıyor ve o konuşmasındaki metin dizide de işleniyor.itfaiye eri ve eşinin olduğu bölümler kastettiğim.çok hoşuma gitti bu durum.

    ''çernobil nükleer santrali’nin yakınlarında yaşıyorduk. ben büfede çalışıyordum, çörek pişiriyordum. kocamsa itfaiyeciydi. yeni evliydik, pazara bile el ele gidiyorduk. reaktör patladığı gün, kocam nöbetçiydi. çağrıya sırtlarında gömlekleriyle gittiler, ev giysileriyle. nükleer santralde patlama olmuştu ve hiçbir özel kıyafet vermediler onlara. böyleydi işte bizim hayatımız, biliyorsunuz. bütün gece yangını söndürmeye uğraştılar ve hayatta kalmalarına imkan vermeyecek kadar çok radyasyona maruz kaldılar. sabahında uçakla moskova’ya götürdüler hepsini. akut radyasyon hastalığı… insan ancak birkaç hafta yaşayabiliyor. benimki güçlüydü, sporcuydu, en son o öldü.

    moskova’ya vardığımda bana ‘özel bir bölmede yatıyor’ dediler, ‘oraya kimseyi sokmuyorlar.’ ‘ben onu seviyorum’ diye yalvardım. ‘askerler bakıyor oradakilere, sen nereye?’ dediler. ‘seviyorum.’ beni ikna etmeye çalıştılar; ‘o artık senin sevdiğin insan değil, zararsız hale getirilmesi gereken bir obje. anlıyor musun bunu?’ bense hep aynı şeyi söyleyip duruyordum, seviyorum, seviyorum.

    geceleri yangın merdiveninden yanına çıkıyordum, ya da hasta bakıcılara para veriyordum beni içeri bıraksınlar diye. bırakmadım onu, sonuna kadar yanındaydım.

    o öldükten birkaç ay sonra, kızım dünyaya geldi. sadece birkaç gün yaşadı. onu ne çok beklemiştik… bense öldürdüm onu. kızım beni kurtardı. tüm radyasyonu üzerine aldı. minicik şey, yavrum… ama ben onların ikisini de sevdim. sevgiyle öldürmek mümkün mü ki? neden bu kadar yakınlar, sevgi ve ölüm? hep yan yanalar. kim açıklayacak bana? şimdi dizlerimin üstünde, mezarlarında sürünüyorum…''

  • nobel edebiyat ödüllü yazar (bkz: svetlana aleksiyeviç) 2015 yılında ödülü aldığı gün bir konuşma yapıyor ve o konuşmasındaki metin dizide de işleniyor.itfaiye eri ve eşinin olduğu bölümler kastettiğim.çok hoşuma gitti bu durum.

    ''çernobil nükleer santrali’nin yakınlarında yaşıyorduk. ben büfede çalışıyordum, çörek pişiriyordum. kocamsa itfaiyeciydi. yeni evliydik, pazara bile el ele gidiyorduk. reaktör patladığı gün, kocam nöbetçiydi. çağrıya sırtlarında gömlekleriyle gittiler, ev giysileriyle. nükleer santralde patlama olmuştu ve hiçbir özel kıyafet vermediler onlara. böyleydi işte bizim hayatımız, biliyorsunuz. bütün gece yangını söndürmeye uğraştılar ve hayatta kalmalarına imkan vermeyecek kadar çok radyasyona maruz kaldılar. sabahında uçakla moskova’ya götürdüler hepsini. akut radyasyon hastalığı… insan ancak birkaç hafta yaşayabiliyor. benimki güçlüydü, sporcuydu, en son o öldü.

    moskova’ya vardığımda bana ‘özel bir bölmede yatıyor’ dediler, ‘oraya kimseyi sokmuyorlar.’ ‘ben onu seviyorum’ diye yalvardım. ‘askerler bakıyor oradakilere, sen nereye?’ dediler. ‘seviyorum.’ beni ikna etmeye çalıştılar; ‘o artık senin sevdiğin insan değil, zararsız hale getirilmesi gereken bir obje. anlıyor musun bunu?’ bense hep aynı şeyi söyleyip duruyordum, seviyorum, seviyorum.

    geceleri yangın merdiveninden yanına çıkıyordum, ya da hasta bakıcılara para veriyordum beni içeri bıraksınlar diye. bırakmadım onu, sonuna kadar yanındaydım.

    o öldükten birkaç ay sonra, kızım dünyaya geldi. sadece birkaç gün yaşadı. onu ne çok beklemiştik… bense öldürdüm onu. kızım beni kurtardı. tüm radyasyonu üzerine aldı. minicik şey, yavrum… ama ben onların ikisini de sevdim. sevgiyle öldürmek mümkün mü ki? neden bu kadar yakınlar, sevgi ve ölüm? hep yan yanalar. kim açıklayacak bana? şimdi dizlerimin üstünde, mezarlarında sürünüyorum…''

  • internet çağında olmamıza rağmen hala nereden izlendiğini bilmeyen cahil internet kullanıcılarını göstermiş dizidir.

    bak kardeşim, dizinin ismi zıttırı olsun diyelim. google'a "zıttırı 1. sezon 1. bölüm" yazıyorsun. altta çıkan diziizle.com bilmemne tarzı çıkan ilk linke tıklıyorsun. diziyi izliyorsun. bu kadar basit. bundan daha basit olmak için 0 iq gerekli aq.